The Quills

 

The Quills

 
                                 Black Quill                                         Blue Quill                                            Red Quill
                                 Black Quill                       Blue Quill                       Red Quill

Sunday, December 11, 2011

İkinci İlkler

Bu da ikinci ilkim. Kulvarlar farklı gibi geldi uzun zamanlar. Ayrı iki ben vardım uzun zaman. Kızlardan hoşlanan ben. Erkeklerden hoşlanan ben. İkisinin bir araya gelmesi çok uzun zaman sürdü aslında. Hala da emin değilim bir araya gelebildiler mi diye? Hala sorguluyorum. Yönelimim hangi cinse, tercihim hangi cinse diye.

Kaç yaşındaydım? On yedime yeni girmiştim. Deli zamanlarım. Piç bir sevgilim vardı. İlk "Bad Boy"um. (Bknz. bir kaç dakika önceki yazı.) İşte o piçte kalacaktım gece. Taksim'e gitmiştik her zamanki gibi.

Taksim'in o küçük barları var ya, bir ara sokakta, küçük bir apartman girişi, eski püskü merdivenler, bilmem kaçıncı kat, şanslıysan asansör. İçerisi pek öyle kalabalık değil. Sebebini hatırlamıyorum ama saçma sapan bir sebepten dolayı kavga ediyoruz. Şimdi olsa kalkar eve giderim. Ama o anda tek yaptığım, ondan ve arkadaşlarından uzaklaşmak oluyor. Bara gidip oturuyorum.

Tekila lütfen. Bir tane daha. Bir tane daha. Gözyaşları. Zaten iyiydi kafam, daha da iyi oldu. 3 kız geldi. 2 exchange, 1 Türk. Bara yaklaştılar. Tekila! Ağladığımı gördüler, bir tane de bana aldılar. Umrumda değildi. Bedava içki. 1... 2... 3... Tuz... Shot! Limon!

Onların da kafası iyiydi sanırım. Dans etmek istiyorlar, beni de sürüklüyorlar. Sevgilimi görüyorum dans ederken, pis pis sırıtıyor. Sinirleniyorum, kızlardan birine sarılarak dans etmeye başlıyorum. İlk hareket kimden geldi bilmiyorum ama ilk öpücük. Sonra biraz daha öpücük. Yumuşak öpücükler, aynı zamanda da ateşli?

Burası da bulanık gibi, barı terkediyoruz. Sevgilim arkamızdan gelmek istiyor. Koşuyoruz, kalabalığın içinde kaybolmuşuz. Diğer kızlar içeride kalmışlar. Tam anlamıyorum ne demek istiyor kız. O götürüyor ben gidiyorum.

Klasik bir öğrenci evi. Bira? Ona da olur diyorum. Konuşmak ister misin diyor? Bu sefer ben öpüyorum. Ama sonrasında ne yapacağımı bilmiyorum. O alıyor kontrolü eline, yavaş yavaş kıyafetlerimi çıkarıyor. Aralar bulanık, kıyafetlerin hepsi çıkamadan sonlandı zaten diye hatırlıyorum. Midem tepki vermişti çünkü.

Nadir uzun saçlı olduğum dönemlerden biriydi. Uzun dediysem, omuz hizasında. Saçımı tutuyor ben kusarken. Duş almama yardım ediyor, arada ufak öpücüklerle beni şaşırtıyor ama devamı yok. Zaten algılayamıyorum hiç bir şeyi. Ama ağlıyorum nedense sürekli. Öylecene uyumuşuz. Ben onun kucağında.

Sabah. Baş ağrısı. Ne oldu? Dershane. Saat? Gitmem lazım. Bu kız kim? Düşün.

Şansa, piç ile aynı okuldalarmış. Exchange'miş. 2 ay sonra dönüyormuş. Nokta yerine sorry, kullanıyorum resmen. Takma kafana diyor.

Bir daha Türkiye'ye gelince haber verecekmiş öyle dedi ben kaçarken, ki geldi ve haber de verdi. Türkiye'ye bir daha geldiğinde hayatımda başka bir kız vardı. İlk kız sevgilim. Uzun zamandan beri aşık olduğum ilk insan. Ve yine iğrenç bir ilişki. 

Türkiye'ye geldi geçen yaz. Sevgilimi aldatmama sebep oldu, sonra da ayrılmama. 

Barda tanıştığım ancak 2 kez görüştüğüm bir insanın hayatımda bu kadar etki yaratması inanılmaz değil mi? 

Sonuç olarak: Heteroseksüel hiç olamamışım. Lezbiyen de değilim. Biseksüel olmam lazım tanımlamaya göre. Ama panseksüel demek daha doğru olur gibi geliyor. Küçük nüansları sevmek lazım.

Benden bu kadar, söze Blue ve Black'de.

2 comments: