Liseye yeni geçecektim. Onu gördüm. Kısacık saçları, mükemmel sesi ve o yaşta bile kendini tanımasına hayran kalmıştım. İlk lezbiyen arkadaşımdı. Sadece 14 yaşındaydı, ama kendinden emin, çizgisi net.
Bizim de dürtüklemelerimizle en yakın arkadaşlarımdan biriyle sevgili oldular. O an ki pişmanlıkla anladım onu nasıl da sevdiğimi. Seviyordum işte. Diğer kızları sevmediğim gibi, bir erkeği sever gibi seviyordum. Ama bu duygu beni rahatsız etmiyor, gayet de doğal geliyordu.
Söyledim. Sanırım en zor şeydi. Bir müzik cd'si verdim, bir de mektup. "Oku anlarsın" dedim. Okudu ve anladı. Ne kadar çok gözyaşı döktüğümüzü hesap dahi edemem. Ne kadar parçalandığımızı, bu sevgiyle savaştığımızı.
Koskoca bir sene boyunca sevdim onu. Arkadaşlarıma onu anlatırken erkek olduğunu söylüyordum, yalanların ucunu kaçırmıştım. Ama kimseye itiraf etmeye gücüm yoktu.
Ben tam "bitti" dedikten sonra ayrıldılar. Gözleri, bedeni, aklı, kalbi; hep bana dönüktü. Ardıma bile bakmadan kaçtım ordan. Bir kızla, hele de onla, sevgili olma gücüne sahip değildim. Daha fazla yalan söyleyecek bir durum bile yoktu.
Aradan yıllar geçti hatta 7 sene tam olarak. Bir gölge oyunudur sürüyor aramızda. Bir o geliyor,ben kaçıyorum; bir ben geliyorum, o uzaklaşıyor. Olmazları oynuyoruz. Bir yandan da olmamışlıklar yüzünden sahip olduğumuz sevgiyi kaybetmemeye çalışıyoruz.
Bir kere bile öpsek yanacak çünkü beraber söylediğimiz tüm şakılar.
Bekliyoruz.
Bekliyoruz.
Bekliyoruz.
No comments:
Post a Comment