The Quills

 

The Quills

 
                                 Black Quill                                         Blue Quill                                            Red Quill
                                 Black Quill                       Blue Quill                       Red Quill

Saturday, April 6, 2013

Esti diyelim

En son yazdığım yazıyı okudum da baya uzun zaman olmuş. Son zamanlarda o kadar çok değişiklik oldu ki hayatımda; mezun oldum, evdeki olaylar, arkadaşlar derken kabuğuma çekildim. Psikiatrist falan derken bir baktım koskoca bir yıl geçmiş. 


Peki sorunum neymiş? Riske giremiyormuşum, hayal kırıklığı en büyük  korkummuş ve güvenemiyormuşum. Düşününce çok sıradan sorunlar ama bende en yüksek seviyede olduklarından hayatım aksıyor.

Bu geçtiğimiz bir yılda kabuğuma çekildim çekilmesine ama bu sorunlarımla da yaşamayı öğrendim gibi. En son yazımda dedim ya umudum yok artık diye, hmm evet hala yok ama onsuz da oluyormuş. İşin komik tarafı da benim mutluluk anlayışım; aşk, dostluk, kariyer üçgeninin mükemmel dengesi. İşte o aşk köşesini çıkardım gelecek planlarımdan.


Çok mantık insanı olunca mutluluğu da planlamaya çalışıyorum hala, bunun da farkındayım tabii. Ama bu yazıyı yazmama sebep olan olayı da anlatmak istiyorum.


Dün arkadaşlarla takılıyoruz, akşam yemeği, isteyen bira ya da şarap derken konular açılmaya başladı. Güzellik, yakışıklılık anlayışından ciddi ilişkilere kadar muhabbet döndü. O masada da benim eskiden çok hoşlandığım hatta hakkında burada yazı yazdığım adam var. Diyor ki: "Ben bütün renklerin tadına varmak istiyorum", "Rahat ilişkiler en iyisi"... Sonra yanımda karakter olarak bana inanılmaz benzeyen bir arkadaşım var soruyu patlatıyor: "Sen beni ilişkiler bazında gelecekte nasıl görüyorsun?". Adamın cevabı: "ON/OFF ilişkin olacak ama bağlanamama sorunun olacak, ciddi ilişkilerde görmüyorum seni." Ben de meraktan aynı soruyu soruyorum ve cevap aynı ama artı olarak eklediği cümle benim bütün yaşama sevincimi ve enerjimi sömürüyor, bildiğin sandalyede eriyorum ve toparlanmam uzun sürüyor. "Seni de ciddi ilişkilerde göremiyorum bile, ama sen onun aksine bu durumdan çok üzüleceksin, kafana takacaksın ve mutsuz olacaksın." 


Beni bu kadar etkileyen şey ne mi? Bu adamın beni bu kadar iyi tanıyıp bunu suratıma gülerek vurması ve bir yıldır üzerinde uğraştığım yarayı deşmesi. MUTSUZ OLACAKSIN nedir ya? Hiç mi ümit görmüyor benim için? En kötüsü de o kadar içten inandım ki o dediğine aagghh canım yandı resmen. 










Sonuç olarak bir yılda bir bok halledememişim sevgili mad tea party. E napalım o zaman: Bring on the madness.

Monday, August 27, 2012

Saf


Saflık diyelim, hatta abartım salaklık.
İnadına güvenmeyi seçtiğimin bilmemkaçıncı acısını tadarken yine yeni yeniden diyerek yeni hatalara yelken açıyorum.
Çocukluktur belki.
Güvenmezsem, sevmezsem ben olamam.
Benliğimsiz hiçim.
Yokluğu ararken varlığımdan olmayayım.

Monday, July 30, 2012

İlişki


Son yazıyı yazalı çok olmuş. Biz üç kadın bu blogu açtığımızda yazmazsak boğulacak durumdaydık. Ben sözde aşklarda savruluyordum. Her hafta bir adam tüketirken, yüreğimden geriye pek de bir şey kalmıyordu.


Ama sonra o çıktı karşıma. Dört ay önce, ansızın, yasakları ve tüm olmazlarıyla.


Klasik hiçbir ilişkiye benzetemeyiz aramızdaki şeyi. Ama yanındayken yüzümden gülümsemem eksik olmuyor. O mutsuz koca adam çocuklaşıyor yanımda. Kendimize bir koruma alanı kuruyoruz.


Herkesin itirazlarına karşın yine de beraber durabiliyoruz. Aşkık değiliz, eh ama yinede seviyoruz.

Saturday, April 7, 2012

Sevgili Günlük

Eğer günlük tutmaya devam etseydim, şu son bir kaç ay için şunları yazabilirdim mesela: 
- Sevgili günlük, bugün seviştik. 
- Sevgili günlük, bugün kavga ettik. 
- Sevgili günlük, barıştık ve seviştik.
- Sevgili günlük, beni yoksayıyor. 

Evime dönmeme bir kaç hafta kala ise hiç bir şey umrumda değil, onu bir daha göremeyecek olmam demek, ona olan/olmayan hislerimin aşık olma seviyesine gelmesi demek. İki gün önce etkilemeyen gülümsemesi, karşısında erimeme yetecek kadar güçlü. 

Çirkin yanı durumun, farkındayım her şeyin onu bir daha görememekten kaynaklandığının. Tabi bu farkındalığım beynimde vızıldayan ufak bir ses olmaktan öteye gidemiyor. 

Neden peki tam bitmek üzereyken kabaran bu duygular? 

Aylarca ciddileşmeyelim diye uğraştım. Hep flört edelim ama ciddi bir şey olmasın. Bir adım geri, bir adım ileri. Mantıklı sebeplerim vardı. Peki nereye kayboldular? Sebepler hala orada da, neden artık mantıklı gelmiyorlar? 

Friday, March 30, 2012


Mutlu olmaya o kadar yakınım ki bu sefer nasıl kaçacağımı kendim bile şaşırdım.
Tamamen olmazlar olmazı bir ilişkinin içinde buluyorum kendimi.
Sanırım 5 litre bira ve 2 paket sigara önceydi.
Rüya gibi üç gecede tüm paspallığıyla Black.
Adamdan da yakışıklı diye bahsedilemez hani. Anca gece kahkahalardan yırtılıyordu işte.
Her daim soğuk olan ellerim onun kocaman avuçlarında yerini buluyordu.
İçim mi ısınıyordu, yoksa birini mi unutmaya çalışıyordum?

Bilmiyorum.

Sadece beni göğsünün sol yanına saklasın ve hiç bırakmasın.
Ben de gitmek istemem zaten.

Sunday, March 4, 2012

Sonuç

Sonsuza kadar flört edebilirim. Sevgili falan istemiyorum ben.

İtalyan'dan kaçmaya karar verdim, yüzüne karşı açık açık konuşamayacak kadar korkak olduğum için. Bir kaç gün sonra dönerim eve, o da mesajı anlar zaten. Umudum, konuşmaya gerek kalmadan her şeyin yoluna gireceği yönünde.

Hala salak çocuklar gibi uyuyup uyanınca her şeyin düzeleceğine inanıyorum.

Kim Haklıysa

Şu hayatta hiçbir şey sorun değil.

Senin olmayan bir adamı sevmek de, onun evine yuvam demek de, sevgilisi olduğunu bile bile yanına gitmek de, seni deli gibi sevdiğini bilmek de...

Seviyorsa neden hâlâ bir başkasıyla beraber diye sormayın. Cevabı biliyorum. Hayır, aklınızdan geçenden bahsetmiyorum. Gidiş anını bekleyen bir mahkumun çaresizliği var kalplerimizin üzerinde. Tüm sorun bu.


Varılamayacak şehirler, uçları asla değmeyecek olan parmak uçlarından bahsediyorum.

Sevda diyorum dostlar, duyuyor musunuz beni? Bir kadını yollara düşüren, bir adamın dudaklarını acıtan ve dillendirilmesi yasak olan bir sevda.

Aşk kapımızı çalmayacak bizim. Her zaman pervasız ve umursamaz bir misafirdir o. Yine ayaklarını uzattı evimin en güzel sehpasına. Kendi kalbimden dışlandım. Söz hakkım elimden alındı. Tertemiz ruhumun üzerinde artık sigara külü izleri var.

Yine de bir mutluluk halindeyim. Benim olmayan bir adamı sevmenin yükü, getirdiği kalp çarpıntılarıyla taşınır oluyor.



Hem bu benim sorunum değil, öyle değil mi? Aldatan ben değilim sonuçta.