The Quills

 

The Quills

 
                                 Black Quill                                         Blue Quill                                            Red Quill
                                 Black Quill                       Blue Quill                       Red Quill

Tuesday, February 21, 2012

Jane Doe



Buralarda kimsecikler kalmadığına göre rahat rahat yazabilirim sanırım.

Hayatımda hiç olmadığım kadar yalnız hissediyorum. Tamam başka bir ülkede olabilirim. Ama burada da eğleniyorum. Arkadaşlarımla zaten çok sık görüşemiyorduk, sorun o da değil yani.

Ama yalnızım işte. Yalnızlığımın tek sebebi, yanımda olmasını gerçekten istediğim tek insanın belki de asla dokunamayacağım bir insan olması.

O nedenle kendi kendime tekrarlıyorum. Sorun yok. Sakinleş.

Ve her zamanki gibi eski yöntemlerime bırakıyorum kendimi. Tedavi olduğuma inanıyorum. En azından vücudum unutsun her şeyi diye. Şu ana kadar seviştiğim insanların sayısını hatırlayamamak kötü bir şey mi?

Bu sefer taktik mi değiştirsem acaba? Tek gecelik vücutlar yerine, harem mi kursam kendime? Sıkıntı şu ki, ben kendimden bu kadar nefret ederken şu an, kim beni sevmeye cesaret edebilir ki?

Geçen hafta bir partide, yine biriyle dönmeye karar verdim gece. Sarışın. Hoş bir çocuk. En azından kanımdaki alkol öyle diyordu. Normalde insanları kendi evime ya da kaldığım yerlere çağırmak istemem. Kendi yatağım sadece kendime kalsın istemek gibi bir şey. Sanki başkası gelince kirlenecekmiş gibi. Sanki kalan azıcık masumiyetimin  kendi odamda saklıymış gibi, insanlar kirletsin istemem. Alkol. Hatalı karar mekanizması. Benim evim. Benim odam. Benim yatağım.

Çok kibar bir insanımdır tek gecelikler konusunda. Garip bütün insan ilişkilerinden nefret ettiğim için ertesi sabah çekip giderim mümkünse daha uyanmadan o. Zaten yanımda yabancı birisi varken uyuyamam.

Benim evim. Kaçamıyorum. Sabah.

Adını bile hatırlamadığın bir insanla birlikte kahvaltı yağmaya çalışmak ne tuhaf bir şeydir bilir misin? Hele karşındaki sana sarılmak istiyorken. Ona göre yabancı değilmişiz artık. Bence hala yabancıydık. Bir kaç saat beraber ter döktükten sonra neden arkadaş olmak zorundayız ki?

Dediğine göre bütün gece ne kadar yalnız olduğumu söyleyip durmuşum. Hayatımda daha kırmızı hissettiğim bir an hatırlamıyorum. Ve doğal olarak öfke krizim. Ve evden apar topar kovulan bir John Doe.

Tanımadığım insanlara dert yanacak kadar mı yalnızmışım? Hani nerelere saklanmış o kusursuz gururum?

3 comments:

  1. Yanlızlıgınla arkads olmayı ogren bence.. hata yapmayım derken daha fazla hata yapıyor bazen ınsan.. bekledıgın kısı gelmeyecekmıs gıbı dusunursen hıc gelmez.. beynını sartlandır.. onun gelecegıne ılk once sen ınan gerısı gelıyor .. benımde bekledıgım gelecek bılıyorum donup dolasıp gelecek bundan suphe bıle duymuyorum sende duyma sen ınandınmı gerısı corap sokugu gıbı gelır zaten

    ReplyDelete
  2. one night stand hadisesi biraz karışık oluyor kimi zaman o yüzden beraber eve gideceğiniz kişiye dikkat etmek gerekiyor sabah kalktığında elinde yüzükle benimle evlenir misin diyebilir veyahut kahaltıyı yataga getirip hadı bugunde suraya gidelim dedikten sonra aranızdaki ilişkiyi sağlama almaya calısabılır o yüzden en azından sabah gidecek birini bulmak lazım yada kapıya yakın yatmak ki kaçış kolay olsun, erkekler daha bir kalıcı olma çabasına bürünüyor tek geceden sonra.. sonuç olarak tek gecelik ilişki iyidir yorucudur kimi zaman gereksizdir birde içki iyiliklerin bubasıdır

    ReplyDelete
  3. :) Benim beklediğim biri var mı onu bile bilmiyorum. Ama şundan eminim bu kadar kendimi toparladıktan sonra geçmişim bir kez daha ayağımdan yakalarsa beni, elinden kurtulamam o nedenle hep ileri bakmaya çalışıyorum. Yeni insanlar/ yeni macera.

    Bir de kadınlara duygusal diyorlar. Ama one-night'ların yoruculuğu konusunda haklısın ne yazık ki. Gerçi yorulduğumu söyleyemiyeceğim ama sıkıldım sanırım. :)

    ReplyDelete