The Quills

 

The Quills

 
                                 Black Quill                                         Blue Quill                                            Red Quill
                                 Black Quill                       Blue Quill                       Red Quill

Tuesday, November 22, 2011

1.. 2.. Sakin ol.. 3..

Hiç sinirden eliniz ayağınız titredi mi daha önce? Saçma sapan bir sebepten dolayı yerinizde duramayıp, içinizdeki o küçük canavarları dışarı salma isteği duydunuz mu? Eliniz titrerken sigarayı yakmaya çalışmak, sanki o sakinleştirecekmiş gibi. Bir yandan 1 den 10'a kadar saymak, sanki derin nefes almak yatıştıracakmış gibi. Huysuz bacak sendromum temiz enerji kaynağı olarak kullanılabilecek hale gelmişken ben bu yazıyı yazıyorum işte, rahatlayabilmek için. Sonuçta kelimeler her zaman kolay geliyor sinir, öfke, nefret vücudumu ele geçirmişken.

Neye sinirlendim? Kendime. Zaten en büyük nefretimiz en sonunda kendimize olmaz mı? Kimi kendimizden daha çok önemseriz ki sonuçta o kadar sinirlenecek kadar?

Öfkemle başa çıkmayı öğrendim hadi. Ama sorumluluklarımın altında ezilmemeyi öğrenemedim. Okul başlı başına bir kabus. Kulüp etkinlikleri fazladan bir kabus daha. Arkadaşlarımın sorumlulukları bambaşka bir kabus.

Hadi okulu salladım diyelim, zaten 4 senedir tam olarak yaptığım bu. Üniversiteyi bitireyim ve kurtulayım. 8-5 çalışmak istiyorum. Akşam olsun ve işim bitsin. İspanya'daki işsizlik ile ilgili analiz yapmak istemiyorum. Kulüp, hadi hobi diyelim. Ama insanlarla uğraşmak, organizasyon yapmak. Tek başına kocaman bir ekiplik işi halletmeye çabalamak, sadece çırpınmak oluyor boğulmamak için. Gittiği yere kadar. Sevgili sorunlu arkadaşlarım ise bambaşka bir sorun. Nereye baksam ayrı bir dert. Kim kime yardım etsin? Ben mi onlara, onlar mı bana?

En son ne zaman yatağa yattığımda hemen uykuya dalabildiğimi hatırlamıyorum. Ona mail attım mı? Ondan cevap geldi mi? Bak şu iş yine yarına kaldı. Telefona hatırlatma kurayım bari. Arrgh deadline. Acaba yeni mail geldi mi? Şu ödevi nasıl yapmam lazımdı? Ne zaman yapabilirim? Yarın akşam olmaz, toplantı var. Öğle yemeği? Olmaz, görüşmem var. Bak, onu aramam lazımdı, geçen gün telefonda sesi çok kötü geliyordu. Haftasonu buluşsak. Olmaz sınav var. Sınavdan sonra? Olmaz iş var. Bari telefonda konuşayım. Tüh, göstermelik ilgileniyormuşum gibi oldum. O salak. O aptal. Onunki de dert mi ya? Offf O'nun durumu ne olacak? Acaba ne yapabiliriz. Lanet olsun annemle babam beni öldürecekler. Pardon, annem 2 haftadır dünyada yokmuşum gibi davranmakta ısrarcı. Babamla konuşayım bari. Kızım, okul nasıl? Kızım, kredi kartın ne halde? Kızım, çok dışarı çıkıyorsun. Baba çok yorgunum. Yetişkin ol kızım.

Biraz daha devam edelim hadi. O facebook'tan mesaj atmış görüşmek istiyormuş. Yani yatmak istiyormuş. Geç. Yatsam mı acaba? Kafam dağılır belki. Ama ya sonra gariplik olursa? Eski kız arkadaşım, yeni erkek arkadaşının doğum gününe davet etmiş beni. O yine özür dilemiş, beni orospu yerine koyduğu için, kirli hissettirdiği için. Hangisi gerçek acaba? Mükemmel sevgili rolündeki O mu, yoksa piç sadist O mu?

Evet, dünyadaki en sorunlu insan değilim. Dünyadaki en zorda insanda değilim. Ama sorumluluklarının ve yüklerinin altında ezilen insanlardan biriyim.

Yazıyı yazarken öfkem geçti, bacağım yorgunluktan duruldu. Sigaram söndü. Ama ben ruhen çöktüm. Yatağa gitmekten korkuyorum yine. Işığı kapatınca yatağın altındaki insan suretine bürünmüş canavarlarla tek tek karşılaşmak istemiyorum.

Yoruldum. Yorgunum. Pes etmek istiyorum. Huzursuzum.

Sakin ol, kaplan. Makyajını koy suratına ve gülümse. İnandırıcı ol. İnsanlar inanmak istiyorlar zaten iyi olduğuna.

No comments:

Post a Comment